“MEAL”
ENFAL-20-21-22. “Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin ve (Allah’ın görderdiği vahyi O’ndan) işitip dururken Rasûlüllah’tan yüz çevirmeyin.
Ve kulaklarından kalplerine hiçbir şey girmediği halde “İşittik!” diyenler gibi olmayın.
Allah katında yeryüzündeki canlı varlıkların en kötüsü, en şerlisi, (vahyî hakikatler karşısında) sağır ve dilsiz kesilenlerdir ki, hiç düşünmez ve akletmezler.”
-------------------------------------------------------------------------------
“HADİS”
“Allah Teâlâ bazı şeyleri farz kılmıştır, onları koruyunuz!
Bazı sınırlar koymuştur; onları aşmayınız!
Bazı şeyleri haram kılmıştır, onlara da yaklaşmayınız.
Bazı şeyleri de, unuttuğu için değil,
size merhametinden dolayı onlardan söz etmemiştir,
onları da soruşturmayın.”
(Hâkim, Müstedrek, IV. 115)
-------------------------------------------------------------------------------
“TEFEKKÜR PENCERESİ”
*Denebilir ki, toplum, tamamen aile atomlarının ve fert izotoplarının hâl ve keyfiyetine göre şekillenmekte ve buna göre yönlenmektedir.
*Buna binaen, fertlerde mevcut olan her güzellik, her kıymet ve her değer katlanarak topluma akseder.
*Aksine, onlardaki her uygunsuzluk, her yetersizlik de, bir fezîa ve bir facia olarak toplumun yolunu keser ve onu derinden derine yaralar.
*Bu açıdan, fertleri, içten içe yanmış ve karbonlaşmış bir toplum da, ne canlılık, ne sıhhat ve ne de elde ettikleri nimet ve imkânları değerlendirerek, yeni lütuflara liyakat kazanma ve yeni ufuklara doğru açılma, asla söz konusu değildir.
*Bilakis, fertlerdeki bu iç çözülme, önce onlarda, sonra da toplumun bütün kesimlerinde zincirleme hüsranlara yol açacaktır ki; bu da, o toplumun kendi içinde çürüyüp yok olması demektir.
*Toplum, kendisine bahşedilen nimetlere mazhar olduğu andaki safvet, samimiyet, azim, kararlılık ve hasbîlik.. gibi, yüce hasletlerini yitirmedikten sonra, –ilâhî âdete göre– o nimetlerin alınması ve o toplumun derbederliği asla söz konusu değildir.
*Bizler, asırlardan beri devam edegelen sarsıntı ve çöküntülerimize, dışta sebepler arama yerine, insanımıza iç murakabe, kendi içinde derinleşme ve kendi kendini keşfetmeyi tavsiye etmeliyiz.
*Ne mutlu, geleceğin dünyasını kuracak hasbîlere!
*Ne mutlu, kudsîler pazarında insanlık uğruna ateşlere atılanlara ve çarmıha gerilenlere!
*Bin muştu olsun, şahsî haz ve zevklerini, içinde yaşadıkları topluma feda edenlere!
-------------------------------------------------------------------------------
“NURDAN YANSIYANLAR”
Mesela bir ağacın hesapsız meyveleri, aynı Zât tarafından bir terbiyeyle, birlik kanunuyla, tek bir merkezden idare edildiğinden, zahmet, zorluk ve masraf o kadar azalır ki, bütün meyvelerin büyümesi tek bir meyveye eşit olur.
Demek merkezlerin çoğalması, her meyve için, sayıca bütün ağaçtaki meyveler kadar zahmet, masraf ve donanım gerektirir.
Fark yalnız özü itibarı iledir.
Nasıl ki, bir tek askerin teçhizatını hazırlamak için bir orduya gereken bütün fabrikalar kadar fabrika lâzımdır… Demek ki, idare tek bir elden olmazsa, zahmet -nicelik itibarı ile-fertler sayısınca artar.
İşte her canlı türünün yaratılışında ve çekip çevrilmesinde açıkça görünen fevkalâde kolaylık elbette Yaratıcının birliğinin eseridir.
Kısacası: Aynı cinsten, aynı türden varlıkların temel uzuvlarındaki münasebet ve benzerlikler, nasıl ki tek bir Yaratıcının eseri olduklarını ispat eder. Çünkü kalemin ve damganın birliği bunu gerektirir.
Aynen öyle de, gözle görülen bu mutlak kolaylık, her şeyin tek bir Yaratıcının eseri olmasını vücûb derecesinde zorunlu kılar.
Yoksa imkânsızlık derecesine çıkan bir zorluk, o varlık türünü yokluğa götürürdü.
Sözün Özü: Cenâb-ı Hakk’a isnat edilirse, bütün eşyanın yaratılışı bir tek şey gibi kolaylaşır.
Eğer sebeplere verilirse, her bir şeyin yaratılışı bütün âlemin yaratılışı kadar zor olur.
Madem öyledir, kâinatta görünen şu son derece ucuzluk ve göz önündeki sınırsız bolluk, Cenâb-ı Hakk’ın birliğinin damgasını güneş gibi gösterir.
Eğer elimize bolca geçen yeryüzündeki şu sanatlı meyveler Vahid ve Ehad bir Zât’ın malı olmasaydı, bütün dünyayı versek bile bir tek narı yiyemezdik.
-------------------------------------------------------------------------------
“DUA İKLİMİ”
Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla…
Rabbim! Beni Ehadiyet ve Vahidiyet denizinin derinliklerine daldır.
Ferdaniyet hükmü ve satveti ile takviye et. Et ki, yüzümde rahmet ve kurbiyetinin eserleri parlasın.
Senin inayet, izzet ve heybetini kuşanayım. Terbiye ve ta’lîmin ile mükerrem ve mübeccel olayım. Böylece rahmetinin engin atmosferine yükseleyim.
Allah’ım! İzzet ve kabul hil’atlerini bu kuluna da giydir. Vuslat ve vüsûl yollarını benim için de aç. Şeref ve vakar tacıyla beni de taçlandır.
Dünya ve ukbada benimle sevdiğin kullarının arasını te’lif buyur. Esmâ-i hüsnanın nurundan isminin nuruyla beni heybet ve satvetle rızıklandır ki, kalbler ve ruhlar bana/benim yoluma inkıyad etsinler. Nefisler ve bedenler de başlarını eğsinler.
Ey zorba tiranların Kendisine boyun eğdiği, kisrâların, huzurunda iki büklüm olduğu yüceler yücesi Allahım!
Senden sadece yine Sana sığınılır. Senin kapından başka bir kurtuluş kapısı yoktur.
Yardım sadece Senden gelir. Tevekkül yalnız Sana olur.
Ne olur, hasetçilerin tuzaklarını ve inatla, ısrarla düşmanlık yapanların karanlık komplolarını benden uzaklaştır.
Beni koru, bana merhamet et ve ey Merhametliler Merhametlisi, beni izzetinin taht-ı tasarrufuna al.
İlahî! Razı olduğun şeyleri tahsil yolunda benim zâhir ve bâtınımı te’yîd buyur.
Gayret ve çabanın yalnız Senin için olduğu yollara muttali olabilmem için de lütfen kalbimi ve sırrımı nurlandır.
Allah’ım! Kulun tastamam bir itimat ve güven ile kapına gelmişken, haybet ve hüsran içerisinde hiç geri çevirir misin Sen! Ve ihsanından nasıl ümit kesebilirim, Sen bana dua ile talepte bulunmamı emretmişken!
İşte fakir, huzuruna gelip dergâhına iltica ettim. Yalvarıyorum, ne olur, benimle bana düşmanlık besleyenlerin arasını doğu ile batı arası kadar uzak tut.
Israrla düşmanlık besleyen o zalimlerin gözlerini görmez hâle getir, ayaklarını sars ve ululuğunun celâli, kudsiyetinin nuruyla onların şer ve zararlarını benden uzak eyle.
Hiç şüphesiz Sen, Sana münacaatta bulunanlara, re’fet ve rahmetinin lütuf tecellileriyle, mübeccel ve mükerrem nimetlerin en büyüklerini ihsan eden Allah ü Azîmüşşân’sın.
Beni de kudsiyet ve yüceliğinin ululuğuyla muhafaza buyur.
Muhakkak ki Sen yegâne ilahsın. Senden başka bir ilah yoktur. Sen teksin; Senin şerîkin bulunmaz.
Yine biz şehadet ederiz ki, Efendimiz Hazreti Muhammed (aleyhi efdalüssalavât ve ekmelüttahiyyât) Senin kulun, elçin, habîbin ve Hulâsa-i Mevcudât ve Rûhu Seyyidi’l-Kevneyn olan seçkinlerden seçkin resûlündür.
Ey sır, irfan ve ilim hazinelerinin üzerindeki perdeleri dilediği kulları için aralayan Hayy u Kayyûm!
Ey Allahım! Ruhlar arasında Efendimiz Hazreti Muhammed’in (aleyhissalâtü vesselâm) pak ruhuna, cesetler içerisinde O’nun mübarek cesedine ve kabirler içinde O’nun Cennet bahçelerinden daha temiz olan Ravza-i Tâhire’sine ve bütün âl ve ashâbına salât eyle. “İzzet ve kudret Rabbi olan senin Rabbin onların bütün bâtıl iddialarından münezzehtir, yücedir. Selam bütün peygamberleredir. Bütün hamdler Âlemlerin Rabbi Allah’adır.”
-------------------------------------------------------------------------------
GÜNÜN ZİKRİ: " MÂLİKÜ'L-MÜLK "
TESBİH ADEDİ: 212
TESBİH NİYETİ: MAL VE KAZANCA ZARAR GELMEMESİ…