Ana menü:
BİR AYET:
“Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.” (6/153)
BİR HADİS:
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Ümmetimin bozulması zamanında kim sünnetime sımsıkı sarılırsa, şehîd sevabı alır."
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Taberânî.
BİD’ATIN ANLAMI
Kelime olarak bid’at, önce bulunmayan veya bir örneği önceleri görülmeyen ve yeni ortaya çıkarılan fiil veya şeydir. “Falan bid’at çıkardı” sözü, “yeni bir şey ortaya çıkardı, ilk defa bu işi o başlattı, dolayısıyla bu yeni bir iştir” anlamına gelir.
Kısacası kelime olarak Bid’at, düşünce, fiil özellik ve eşya türünden, daha önce bir benzeri olmayıp sonradan ortaya çıkan her şeyi kapsar. Bu anlamda bid’at dinle de sınırlı değildir.
Dini literatürde kullanılan bid’at kelimesi ise bir terimdir. Ve sınırlı bir anlam taşımaktadır. Âlimler tarafından yapılan bid’at tariflerinden birkaçını şöyle sıralayabiliriz.
Hz. Peygamber (s.a.v)’in dine ait söz, fiil ve takrirlerinden bize aktarılanlar sünnet, bunun zıttı da bid’attır.
Bid’at öyle bir görüşün ileri sürülmesidir ki, o görüşü ortaya koyan ve o görüşle amel eden kişi, Hz.Peygamber (s.a.v.)’e ve dinin büyüklerine uymamış, dinin kesin esaslarına muhalefet etmiş olur.
İslam teşriinde kendisinden dalalet edecek bir kaynak olmadan ortaya çıkarılan şeydir.
Bid’at, seleften aktarılmayan yeni görüştür.
Bid’at, sünnete muhalif olan fiildir.
Bid’at, sahabe ve tabiunun söylemediği, yapmadığı ve şeriatın gerektirmediği durumdur.
Hz.Peygamber (s.a.s) ve ashabı zamanında olmayıp, kavli, fiili ve takriri sünnetten herhangi biriyle ona işaret olunmayan ve hakkında asar ve sahabi sözü dahi bulunmayan durumlara bid’at denir.
BİD’ATIN ÇEŞİTLERİ
Bid’ay-ı Hasene / Bid’ay-ı Seyyie
Bid’atı hasene ve seyyie olarak ikiye ayıran âlimlerin ilki İmam-ı Şafii hazretleridir.
İmam-ı Şafii’den naklolduğuna göre “bid’at” iki kısımdır:
Övülen ve yerilen bid’at.
Sünnete uygun olana övülen, sünnete muhalif olana ise yerilen bid’at denir.
Yerilen bid’atın dinde dayanacağı bir aslı yoktur. Bu mutlak bid’attır.
Övülen bid’at ise sünnete uygundur. Yani sünnetten dayanacağı bir delil vardır. Bu şer’i manası değil sözlük manası ile bid’attır. Hayır olarak ortaya çıkarılan yenilikler ihtilafsız bir şekilde iyidirler. Tenkit edilemezler.
İmam-ı Gazali bu konuda geniş bilgi vermemekle birlikte masa veya benzeri bir şey üzerinde yemek yeme konusu işlerken şöyle diyor:
”Hz.Peygamber (s.a.v.) den sonra ortaya çıkarılan şeylere bid’at denir. Ama her bid’at kötü değildir. Kötü bid’at bir sünnete zıt olan şer’i bir emri kaldıran ve illeti sabit olan şeydir. Oysa sebepler değiştiğinde bazen yenilik yapmak gereklidir.
Bid’atı kısımlara ayıranların tarifleri topluca değerlendirilirse;
bid’atı hasene, aslı dinde olup ayrıntıları formüle edilmeyen,
bid’atı seyyie ise hem aslı hem de ayrıntıları dinde olmayan hususlar olduğu anlaşılır.
Bu düşüncede olanlar bid’ayı haseneye şu örnekleri verirler:
Minare, ribat, medrese, han ve buna benzer şeyler inşa etmek her ilimde kitap yazmak, hadis toplamak, İslam’ı neşretmek amacı ile kitap yazmak, dergi çıkarmak vs.
Bid’at bir bütündür:
Bid’atın iyisinin, güzelinin olmayacağını, bid’atın bir bütün olduğunu savunan âlimler çoğunluktadır.
Bunlardan Şatibi, bid’atı ikiye ayıran fikirlerini verdikten sonra şöyle der:
Öyle bir taksimatı gerektirecek hiçbir şer’i delil bulunmamaktadır. Çünkü bid’at nass veya genel kaide cinsinden şer’i bir delili olmayan şeye denir. Eğer o işin vacip, mendup veya mubah olduğuna delil olabilecek bir dayanak varsa bid’attan söz edilmez. O iş ya emirler manzumesine dâhildir ya da serbest bırakılmıştır. Hem bid’at olsun hem de vacip, mendup veya mubah olduğuna delil bulunsun. Bu çelişkiden başka bir şey değildir. Haram veya mekruh sayılan bid’atlara gelince bunların haram veya mekruh olduklarına şer’i bir delil varsa onlarda bid’at olmazlar. Günah ve isyan hükmünü alırlar. Adam öldürme, zina, hırsızlık vb. bid’at değil birer günahtır.
Bu izahlardan yola çıkarak diyoruz ki bid’at kavramı ilk duyulduğunda kötü, yanlış, aslı olmayan, günah olan anlamlarını çağrıştırır. Hem halk arasında hem alimler arasında bid’at denildi mi kötü ve yanlış şeyler akla gelir. Onun için ayrıma kail olanlar seyyie ve hasene şeklinde açıklama yapma ihtiyacını hissederler.
Kavram kargaşasının had safhaya ulaştığı günümüzde yeni bir karışıklığa meydan vermemek için bid’at kelimesini terim anlamı kapsamına giren hususlar için kullanmak en uygun davranış olmalıdır.
Hele dinin ilerlemeye, ilme, tekniğe, medeniyete engel olduğu düşüncesinin her tarafta kasıtlı bir şekilde konuşulup tartışıldığı bir dönemde adeta bu düşüncenin ekmeğine yağ sürercesine, her yeniliğe bid’at damgasını vurmak yanlıştır ve bu yanlışlığı bid’atı ikiye ayırarak ortadan kaldırmakta mümkün değildir. Çünkü meseleye art niyetle yaklaşan düşünce, bu izahımızı görmezlikten gelecektir. Zaten, yukarıda izah edildiği gibi işin aslıda söz konusu ayrımı kabul etmemektir. Öyle ise bir yanlışlıktan yola çıkıp çok daha büyük yanlışlılara meydan verilmemelidir.