29. DERS: ZEKAT - HAKİKİ KİŞİSEL GELİŞİM SİTESİ

İçeriğe git

Ana menü:

29. DERS: ZEKAT

2. KUR

WORD HALİ


BİR AYET:


Bakara / 110. “Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.”



BİR HADİS:


Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:


"Kıyamet gününde, fakirlerden dolayı zenginlerin vay hâline! Çünkü onlar şöyle diyecekler: "Ey Rabbimiz! Bu zenginler bize haksızlık ettiler. Senin, bizim için onlara farz kıldığın hakkımızı vermediler." Allah teâlâ da şöyle diyecektir: "İzzetim ve Celâlim hakkı için, sizi yaklaştıracağım, onları uzaklaştıracağım."


Enes radıyallahu anh. Taberânî.


Zekât Nedir?


Sözlükte artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hal ve övgü anlamlarına gelen zekât, dinî bir terim olarak, belirli bir malın bir kısmının Allâh rızası için muayyen kişilere verilmesi demektir.
       

Malî ibadetlerden biri olan zekât, İslâm'ın beş temel esasından olup, hicretin ikinci yılında Medinede farz kılınmıştır. Kuran-ı Kerimde “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin...” (Bakara, 2/43, 110; Hac, 22/78; Nur, 24/56; Mücadele, 58/13; Müzzemmil, 73/20); “Onların mallarından, kendilerini temizleyeceğin, arıtıp yücelteceğin bir sadaka al ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah işitendir, bilendir.” (Tevbe, 9/103) buyrulmaktadır.


Zekât Kimlere Farzdır?


Bir kimsenin zekât vermekle mükellef olması için Müslüman, hür, akıllı, buluğ çağına erişmiş olması; borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla hakikaten ya da hükmen artıcı, yani kazanç sağlayıcı nitelikte nisap miktarı mala sahip olması gerekir.


Nisap Ne Demektir? Miktarı Ne Kadardır?


Nisap, zekât, sadaka-i fıtır ve kurban gibi ibadetler için konulan bir zenginlik ölçüsüdür. Nisap, asgarî zenginlik ölçüsü şeklinde de tanımlanabilir. Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak bu kadar mala sahip olan kişi dinen zengin sayılır.
       

Böyle bir kişi, zekât veya sadaka alamayacağı gibi; sadaka-i fıtır vermek ve kurban kesmekle de yükümlü olur. Fazla olan bu malın artıcı olması ve üstünden bir yıl geçmesi halinde zekâtının verilmesi gerekir.
       

Zenginliğin asgari sınırı olan "nisap" Hz. Peygamber tarafından belirlenmiştir. Bu asgarî sınırlar, o dönem İslâm toplumunun ortalama hayat standardını ve zenginlik ölçüsünü göstermektedir. Hadislerde belirlenen nisap miktarları şöyle sıralanabilir; 80,18 gr. altın veya bunun tutarında para veya ticaret malı; 40 koyun veya keçi, 30 sığır, 5 deve. Nisap miktarının belirlenmesinde kullanılan bu malların, o dönemin en yaygın zenginlik aracı olduğu açıktır. Nisabın bu mallar üzerinden belirlenmesi, sosyal ve ekonomik şartların fazla değişmediği ileriki dönemlerde de aynen korunmuştur.



Zekât Kimlere Verilir?

       

Zekât ve fitrenin kimlere verilebileceği Kur'an-ı Kerim'de belirlenmiştir (Tevbe Sûresi, 60). Bunlar; fakirler, düşkünler, esaretten kurtulacaklar, borçlu düşenler, Allah yolunda cihada koyulanlar (mukaddesatı korumak için mücadele verenler, ilim tahsil edenler), yolda kalmış olanlar, zekât toplamakla görevlendirilen memurlar ve müellefe-i kulûb adı verilen, kalpleri İslam'a ısındırılmak istenen kimselerdir.


Zekât Kimlere Verilmez?

      

Zekât ve fitrenin, Tevbe suresinin 60. ayetinde sayılanlar dışında kalan kişi ve kuruluşlara verilmesi caiz değildir. Ayrıca zekât verecek kişi, bu şartları taşısa bile;
1)Ana, baba, büyük ana ve büyük babalarına,
2)Oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklarına,
3)Müslüman olmayanlara,
4)Karı-koca birbirlerine,  Zekât veremez.


ZEKÂT VE CÖMERTLİK

       

Cömertlik, Allahın “Cevâd” ismiyle rezonansa geçmenin adıdır. İnsan, yaptığı işlerde ne ölçüde esma-i ilâhî ile münasebet halinde ise, neticesinde elde ettiği faydalar aynı nisbette olacaktır. Bir hadîslerinde Allah Rasûlü (sav), şöyle buyurmaktadır: “Allah “Cevad”dır; cömertliği sever ve güzel ahlâkı sevmesine mukabil çirkin huyları kerih görür.”

Vermek, Allah ahlâkıdır. Allah ahlâkıyla ahlâklanmak ise, her zaman ve her yerde, ayağın sağlam bir zemine basması demektir.

Demek ki zekât, fakiri zenginin yanına yaklaştırdığı gibi, zengini de Ganiy-yi Mutlak olan Allaha yaklaştırmakta ve kul ile Rabb arasında ciddi münasebet temin etmektedir.


ZEKÂT MALI BEREKETLENDİRİR

       

Zekâtı verilen mal zahiren eksiliyor gibi görülse de, Allahın bereketine mazhariyetle devamlı artmaktadır. Zira bütün kevn ü mekân elinde olan Allah, malının zekâtını veren insana malını artırma yollarını ilham etmektedir ki, bu hükmü aydınlatan pek çok müşahhas misal bulmak mümkündür.
       

Kalpler Allahın elindedir. O, istediği ve hikmeti iktiza ettiği zaman, kalpleri, emrini yerine getirip zekâtını veren kimselere doğru yöneltir ve o insanın ticaretinde ciddi canlanmalar görülür. Bu Allahın, zekâtı verilen mala bahşettiği bereketten başka bir şey değildir.
       

Aynı zamanda bu mesele, sadece tecrübelerin ürünü olarak ortaya çıkmış bir hüküm de değil, Allahın vaadi, Rasûlünün müjdesi ve meleklerin de duâsının neticesidir.
      

Allah (cc) yüce beyanında meâlen: “İnsanların malları içinde, artması için verdiğiniz faiz, Allah katında artmaz. Fakat Allahın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince işte onu verenler, (sevap ve mallarını) kat kat artıranlardır” buyurmak suretiyle, mallarını artırma düşüncesiyle faize yatıranların gerçekte, maksatlarının aksiyle tokat yediklerini; Allahın rızası istikametinde tasaddukta bulunanların ise, daha fazlasıyla berekete nail olduklarını anlatmaktadır.
      

Bununla ilgili başka bir ayette de: “Allah, faizi mahveder. Sadakaları ise artırır” denilmektedir.
       

Bir başka ayette de:

“De ki: “Rabbim kullarından dilediğine rızkı yayar (geniş rızık imkânı verir) (dilediğinin de) rızkını kısar. Allah için infak ettiğiniz her şeyin (mutlaka Allah) arkasını getirir. (Çünkü) O, rızık verenlerin en hayırlısıdır” teminâtı vardır.


ÜÇ TİP İNSAN

      

Hayırseverler; çakmak taşı, sünger ve arı kovanı olmak üzere üç sınıfa ayrılabilir.
     

Çakmak taşından bir şey alabilmek için ona çekiçle vurmak gerekir. Ve alabildiğiniz ancak çakmak taşı ve kıvılcımdır.
     

Süngerden bir şey alabilmek için onu sıkmak gerekir. Ne kadar çok sıkarsanız o kadar çok şey alırsınız.
     

Ama, arı kovanının balı ve tadı dışarı taşar.
     

Cimri insan, bir şey vermek mevzuunda taş gibi katıdır. Esnemez, yumuşamaz, hissetmez, anlamaz. Bir şey vermek zorunda kalırsa, yüreğinden hiddet, dilinden övünmek ateşi yayılır.
      

Bazı insanlar iyi tabiatlı olmalarına rağmen, hayra teşvike ihtiyaçları vardır. Vakıa birçok insan yer yer nefsine, şeytana, şeytanın vazifesini fahrî üstlenen yakınlara ve çevreye karşı manevî desteğe ihtiyaç hissedebilir. Bu yumuşak tabiatlı insanlar ne kadar sıkıştırılırsa o kadar verir. "Bizi hayra zorlayın" diyen çok insan vardır.
      

Fıtratlarını Hz. Ebubekir'lerin, Ömer'lerin, Osman'ların, Ali'lerin rengine boyamaya muvaffak olmuş İnsanlar vermekten zevk alır. Ve İncil'in de dediği gibi, "Allah (c.c.), neşe ile vereni sever."


 
İçeriğe dön | Ana menüye dön